11 mayıs 2009 da grup halinde gittiğimiz Mevlana Müzesi ziyaretinde tanıştığım iki güzel kalp ile ciddi anlamda öğrenmeye başladım Japon kültürünü..Nasıl tanıştığımıza gelince.. Müzeye giriş yapmak için beklerken bir grup turistte giriş kapısına doğru geliyordu. Arkadaşlarla aramızda konuşuyorduk tanışalım diye , bir cesaretle “hoş geldiniz” diye seslendik okul seviyesindeki İngilizcemiz ile , içten bir gülümsemeyle karşılık verdiler.Etrafıma baktığımda ise gördüğüm manzara bir hayli ilginçti.Herkes yanındaki Japonla yarı ingilizce ,yarı Türkçe bir şeyler söylüyor anlaşmaya çalışıyordu.Öyle bir şeydi ki onlar da bizimle anlaşmak için uğraşıyorlardı.Kimi anlatmak istediğini kağıda çiziyor kimi ise hareketler ile anlaşmaya çalışıyordu.
Keiko ve Hiroshi ile müze ziyareti çıkışında tanıştık ben ve arkadaşlarıma çantasından çıkardığı Japon şekerlemelerinden verirken yüzünde de son derece naif bir gülümseme vardı.Birbirimizin dilini bilmiyorduk ama içten bir gülümseme her şeyin özetiydi.Ekibimiz toplanırken sohbete devam ettik aslında tam anlamıyla gönül diliyle anlaştık diyebilirim Derken onların otobüsü geldi ve müze önünde durdu.Otobüse binerlerken ayrılma zamanı gelmişti. Hepimizi bir üzüntü kapladı , bir daha göremeyecektik bu sempatik insanları. Otobüse bindiler ve gitmek üzere harekete geçti otobüs tam o esnada Hiroshi otobüsten indi ve fotoğrafımızı çekti.Bu ilgiye karşılıksız kalamazdım.Bir kağıda e-posta adresimi yazıp görüşürüz umuduyla Hiroshi’ye verdim.
Aradan günler geçti ve tam unuttuklarını düşündüğüm anda bir e-posta geldi ve müzede tanıştığımızı,onları hatırlayıp hatırlamadığımı soruyordu.Tabiki hatırlıyordum, bu Türk dostu insanları unutmak mümkün müydü? Eğer bir gün Japonya’ya gelirsen diyerek adreslerini yazmışlardı.Ben de cevabımın sonuna adresimi yazdım ve tekrar bekleriz diye ekledim.Çok geçmeden bir paket geldi içinde bir mektup biraz şekerleme,Japon figürlü sevimli hediyeler ve birde Japonya haritası vardı.Çok şaşırdım. Konuşmaya çalıştığımız birçok turist selam bile vermezken nasıl olurdu bu…Bir başkaydı bu insanlar…
Belli ki bizi seviyorlardı.Ayrıca mektubunda birçok ülkeye gittiğini,onun için en güzelinin Türkiye olduğunu belirtmişti.Bunu okuduğumda duygulandım ve şöyle düşündüm “-Aramızdaki kocaman okyanus uzaklığına rağmen Türkleri kalpten seven birileri varmış meğer…”
Mektuplarımızı İngilizce yazıyoruz ama onların kalbine dokunabilmek için Japonca öğrenmem gerekiyordu.Japonca öğrenmeye İnternetten indirdiğim günlük konuşmalar ile başladım.Hala bu şekilde öğreniyorum.Ama bulunduğum şehre Japonca kursu açılması için elimden geleni yapacağım.Japonya ile ilgili yaptığım araştırmalarda öğrendim ki yeni tanıştığınız bir Japonla konuşurken “Watashi wa Toruko jin desu” (Ben Türk’üm) demek sihirli kelimeymiş.İster ülkemizde tanıştığınız bir Japon turistle deneyin ister Japonya seyehatinizde deneyin, beni daha iyi anlayacaksınız…